Halen tohumculukla ilgili faaliyetler 308 sayılı kanun ve bu kanunla ilgili ikincil mevzuat çerçevesinde yürütülmektedir. Yürürlüğe girdiği 1963 yılındaki şartlara göre hazırlanan 308 sayılı kanun yerine yeni Tohumculuk Kanun Tasarısı hazırlanmıştır. Bu kanunda 308 Sayılı Kanunda olmayan bazı hususlar getirilmektedir. Bunlardan başlıcaları; gen kaynaklarımızın kayıt altına alınması, tohumluk üretim bölgelerinin belirlenmesi, yurt içinde yatırım yapan tohumculuk kuruluşlarının desteklenmesi olarak sıralanabilir. Ayrıca yeni kanunla cezai müeyyideler artırılmış ve sektörün yeniden yapılandırılması amaçlanmıştır. Fidan ve fide üreticileri de yeni kanunun kapsamına alınmıştır. Kanun taslağı incelendiğinde Kanunun tanımlar bölümündeki üçüncü maddesinin e bendinde çeşit tanımının yeniden yapıldığı görülmektedir. Yeni tanıma göre çeşit; Bir veya birden fazla genotipin birleşmesinden ortaya çıkan ve kendine has özelliklerle tanımlanan, sözü edilen özelliklerden en az biriyle diğer herhangi bir bitki grubundan ayrılan, değişmeksizin çoğaltılmaya uygunluğu bakımından bir bütün olan, botanik taksonomi içinde yer alan, geleneksel ve/veya biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilmiş olan genetik yapı olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama ile ülkemizde biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen çeşitlerin kayıt altına alınması mümkün hale gelmektedir. Oysaki birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların üretilmelerine izin verilmemektedir. Kanun yasalaştığında bu çeşitlerin kayıt altına alınmaları, üretilmelerine doğru atılmış bir adım olarak değerlendirilecektir. Bilindiği üzere genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların riskleri konusunda endişeler mevcuttur. Bu endişeler halen ele alınan risklerden ziyade henüz bilinmeyen muhtemel riskler etrafında yoğunlaşmaktadır. Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği olarak görüşümüz bu maddedeki ilgili tümcenin değiştirilerek “geleneksel yöntemlerle ve/veya sadece kendi bitki grubu içerisinde biyoteknolojik yöntemler kullanılarak, başka bitki veya canlı grubundan gen aktarımı olmaksızın geliştirilmiş olan genetik yapı” haliyle maddeye konulması şeklindedir. Birliğimiz kesinlikle bilimin ve teknolojinin karşısında değildir. Bunun gündeme getirilmesi bile abesle iştigal olarak değerlendirilmelidir. Ülkemizde araştırma amaçlı biyoteknolojik çalışmalar artırılarak sürdürülmelidir. Bu konuda üniversitelerimiz ve araştırma enstitülerimizin altyapıları iyileştirilmeli ve eleman eğitimine önem verilmelidir. Biyoteknolojik yöntemlerin çeşit geliştirme çalışmalarında kullanılmaları için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Günümüzde biyoteknolojik yöntemlerle elde edilmiş çok çeşitli çeşit mevcuttur. Örneğin bitkiden bitkiye gen aktarılabildiği gibi bakteriden ve hayvanlardan da bitkilere gen aktarılabilmektedir. Ayrıca ilaç ve fermantasyon sanayinde de biyoteknolojik ürünlerin kullanılma potansiyeli mevcuttur. Bu ürünlerin zarar risk analizlerinde öncelikli konu tabi ki insan sağlığına getirebilecekleri risklerdir. Ondan sonra çevreye flora ve faunaya verebilecekleri zararlar mutlaka değerlendirmede ele alınmalıdır. Dolayısıyla teknolojiye toptan karşı olmak yerine her bir durum kendi içinde değerlendirilmelidir. Bu safhada ülkemizin hazineleri olan genetik kaynakların zarar görmemeleri mutlaka göz önüne alınmalıdır. Ancak bu çalışmalar yeterli değildir. Birliğimizin öncelikle dile getirmek istediği husus biyoteknoloji konusunda devletin yasaklayan değil denetleyen bir konuma gelmesidir. Denetleme ise gerekli birimlerin etkin bir şekilde görevlerini gerçekleştirecek şekilde alt yapı ve elemanla donatılmaları ile mümkündür. Günümüzde birçok kişi genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların ürünlerini gıda veya yem olarak kullanmak taraftarı değildir. Ancak bunun mümkün olabilmesi için kişinin nasıl bir ürünle karşı karşıya kaldığını bilmesi ve tercihini buna göre yapması gereklidir. Bu nedenle özellikle değişik yöntemleri kullanarak genetik yapısı değiştirilmiş ürünleri tespit ve teşhis edebilen laboratuarlar başta olmak üzere ülkemizde kontrol ve denetim mekanizmasının işler hale getirilmesi gereklidir. Teşhis yöntemleri artık günümüzde pahalı olmaktan çıkmıştır. Devletin belirli seviyede kaynak ayırması ile alt yapısı uygun olan mevcut laboratuarlar iyileştirilmeli ve bu tip laboratuarların sayısı artırılmalıdır. Bu laboratuarlarda çalıştırılacak personelin iyi bir eğitimden geçirilerek çalışma şartları iyileştirilmelidir. Biyoteknolojik yöntemler ve ürünler hakkında dünyada olduğu gibi ülkemizde de kişilerin bilgileri çok azdır. Bu bilgiler de daha ziyade kulaktan dolma bilgilerdir. Bu nedenle devletimizin ilgili birimlerinin halkımızı biyoteknoloji ve biyoteknolojik ürünler konusunda bilgilendirmesi gerekmektedir. Bu konuda tüketici haklarını koruyan kuruluşlara, mesleki ve sivil toplum örgütlerine de büyük görevler düşmektedir. Bu Kanunun hazırlanma çalışmalarına 57. Hükümet döneminde başlanılmış olup, 308 sayılı kanundan farklı tarafları bulunmaktadır. En önemli yeniliği Tohumcular Birliği adı altında kamu hüviyeti niteliğinde bir birlik kurulmasıdır. Yalnız başlangıçta güdülen bu amacın gerçekleşmesi zorlaşacaktır. Zira bu hedef, bu dönemde çıkartılan üretici birlikleri ve ziraat odaları kuruluş kanuna ters düşmektedir. Umarız bu Kanun, gelecekte, zaten çok başlı olan tarımımızda daha da fazla başlılığa sebep olmaz. |
Tohumculuk kanun tasarısının TBMM gündemine gelmesi ile birlikte kanunun değişik hükümleri hakkında kamuoyunda tartışmalar başlamıştır. Tartışmalar daha ziyade kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte ülkemizin genetik yapısı değiştirilmiş çeşitler tarafından istila edileceği, tohumculuk alanında dışa bağımlı hale geleceğimiz hususları üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu konuda Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği olarak görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak arzusundayız.
daha fazla...
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUZ
ZİRAAT FAKÜLTESİNDE GENÇLERLE SÖYLEŞİ
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN