Yaş,cinsiyet,hamilelik,,hastalık,emziklilik ve harcanan efora göre farklı oranlarda alınması gerekli protein, karbonhidrat, yağ, vitamin,mineral ve su ihtiyacı ancak yeterli, sağlıklı(güvenilir), dengeli gıdalar ile sağlanabilir.
Dünyamızda bir milyarın üstünde insan açlıkla mücadele etmektedir. Açlıkla mücadelede en önemli unsur yeterli miktarda gıda üretimidir. Üretimin yanında daha da önem arz eden konu ise gıdaların sağlıklı olabilmesi ve insan sağlığı için risk kaynağı oluşturan unsurları içinde taşımamasıdır. Beslenmek için aldığımız gıdalar sindirim sonucunda, bünyemizin bir parçası haline gelmektedir.
Gıda maddeleri üretimi, doğada mevcut hava, su ve topraktan oluşan bir sistem içinde gerçekleştirilmektedir Bu nedenle gıda maddesi ister bitkisel, ister hayvansal kökenli olsun çevrenin doğanın yakın etkisi altında bulunmaktadır.
Doğa ve gıdalar hızlı nüfus artışı, sağlıksız kentleşme, sanayileşme sonucu oluşan atık ve artıkların çevreye bırakılması ve uygulanan işleme teknolojileri sonucu kirlenmektedir. Bu durumdan tüm canlılar etkilendiği gibi gıda maddeleri de katkı, kalıntı ve bulaşan maddelerden etkilenmektedir. Bu etkilenmelerden ortaya çıkan risklerle ilgili çalışmalar yapılmamıştır.
Yetkililere buradan sormak istiyoruz? İçinde bulunduğumuz yıl içerisinde hububatta hasat döneminden önce meydana gelen yağışlardan dolayı oluşabilecek toksin maddeleri araştırılmış mıdır? TMO tarafından ambarlarda uzun süre bekletildikten sonra tüketiciye sunulan fındıklarda aflatoksin düzeyi incelenmiş midir? Su kirliliğinin hat safhaya ulaştığı akarsu ve denizlerle ilgili araştırma yapılarak tehlikeli bulunan yerlerde su ürünleri üretim ve avcılığı yasaklanmış mıdır?
Ülkemiz insanı öngörüsüz politikalardan dolayı et yiyemez hale gelmiştir. Hayvancılık konusundaki politika ithalat dışına çıkarılamamış, hala altyapı ve hayvan üretim hamlesi ile ilgili tedbirlere ve politikalara başlanılmamıştır.
Domates tarladan 50 Kuruşa çıkıp tüketicinin sofrasına 3,5-4 TL’ye gelmektedir. Soğanı, patatesi keza yine aynıdır. 2007 yılında ülkemizde domates güvesi görülmesine rağmen önlem alınmaması ve içinde bulunduğumuz yıl için domates arzındaki daralmanın bahanesinin olmadığı bir gerçektir.
Türkiye de 30 yıldır gıda günü kutlamaları kendin çal kendin oyna politikası ile kutlanmaktadır. Hala kişilerin yeterli besine ulaşabilmesini sağlayacak tedbir ve politikalar oluşturulmamıştır. Bölgeler ve sınıflar arası gıda dağılımını gösterecek kapsamlı veri çalışmaları yapılmamıştır.
Ülkemiz de 2 milyon kişi açlık sınırının altında, içinde bulunduğumuz yılda nüfusumuzun %53 ü gıdasından tasarrufa giderek 40 milyon insan yetersiz beslenmektedir. Çocuk ölümlerinde ciddi bir düşüş gözlense de oran hala yüksek. 5 yaş altı çocukların yüzde 30 unda görülen ishal yaygın bir hastalık. Belli besinlerin yokluğundan kaynaklanan hastalıklar beş yaş altı, okul öncesi dönemdeki ve doğum çağındaki kadınlarda sorunlar devam etmektedir.
Bütün bu sıkıntılar dünyamızda ve ülkemizde devam ederken uluslararası finans kuruluşlarını yönlendirenler günlüğü 2000 Euro’luk lüks saltanatlarını sürdürebilmektedir. Uluslar arası finans kuruluşlarına haftada bir milyar dolar ödeme yapan ülkemiz insanı yukarıdaki acı tabloyu hiçte hak etmemektedir.
Tarım sektörü ve gıda sanayi, tüm ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de stratejik öneme sahip bir sektördür. “Tarladan sofraya gıda güvenliği’’ kavramı çerçevesinde, konu üretici ve sanayici, gerekse tüketiciler açısından büyük önem taşımaktadır. Ulusal bağımsızlığımız ancak; tarım sektörümüzün bütün unsurlarıyla sürdürülebilirliğinin sağlanması, biyoçeşitliliğimiz dahil, doğal ve insan gücü kaynaklarımızın ülkemiz menfaati doğrultusunda kullanılarak gıda güvenliğinin teminat altına alınması ile mümkündür.
Ülkemiz tarımsal ve gıda politikalarının dış dayatmaların yönlendirmelerine bağlı olarak değil milletimizin ihtiyacına ve stratejik planlamalarımıza bağlı olarak planlanması ve uygulanması kaçınılmazdır.
Tarım Sektörü; alt yapı sorunları, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve tarıma verilen sübvansiyonların düşüklüğü nedenleriyle üretim maliyetlerinin yüksek olması sonucunda AB ile rekabet edebilecek seviyede değildir. Bu koşullarda tarımsal ürünlerin AB ile serbest dolaşım kapsamı dahiline alınması, Türk tarımının geri dönülmez ölçüde tahribine yol açmaktadır. Sürdürülmekte olan AB ve DTÖ süreci, tarım ve gıda sektörünün orta uzun dönemdeki yapısı üzerinde temel belirleyici bir rol oynayacaktır. DTÖ sürecinde gelişmiş ülkelerce önerilen “liberalizasyon” süreci, eşit olmayanlar arasında adaletsiz bir rekabet ortamını hedeflemektedir. AB ise genişleme süreçlerine fon sağlamamakta, tarıma ve serbest dolaşıma kalıcı ayrıcalıklar getirerek, Türkiye’yi kendi aşkın üretim kapasitesi için “pazar” haline getirmeye çalışmaktadır. Bu sonucun önüne geçebilmek için, gelişmiş ülkelerce yıllardır uygulandığı üzere, ülkemizde de altyapı sorunlarının çözümü ile üretim maliyetlerinin düşürülmesi için tarım sektörüne kaynak transferi zorunludur.
Gıda sanayimiz, çok sayıda küçük işletmenin var olması, tarımsal üretici veya işleyici örgütleri, tüketici örgütleri gibi sivil örgütlenme yetersizliği, kayıt dışılık nedeniyle izlenebilirliğin sağlanamaması, denetim mekanizmasının yetersizliği, yetki kargaşası ve nitelikli eleman eksikliği gibi birçok sıkıntı ile karşı karşıyadır. Gıda güvenliği açısından zaten yetersiz olan 5179 sayılı yasa Belediyeler Kanunu, il özel idareleri kanunları ile kadük hale getirilmiş, yetki ve uygulamada farklılıklar yaratmıştır. Mesleki ve bireysel beklentiler aşılarak, ülkemiz gerçeklerine uygun ve gıda sanayimizin sorunlarını çözme odaklı, halkımızın nitelikli gıdaya yeterli ve uygun fiyat üzerinden erişmesini sağlayıcı düzenlemeler yapılmalı, Belediyeler ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında yaratılan yetki kargaşası çözülmeli ve yetkiler tek elde toplanmalıdır.
Gıda denetiminde yetkili Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na, sorumluluğunu yürütebilecek düzeyde eleman alınmalı, denetim ve kontrole yönelik altyapı eksiklikleri giderilmelidir. Tüketici, gıda konusunda doğru bilgilendirilmeli, Bakanlığın alt çalışma gruplarında tüketici, üretici, sanayici, meslek örgütü oda ve derneklerini temsil eden sivil toplum örgütleri de yer almalıdır.
Kayıt dışılık tüm yetkili kurumların işbirliği ile engellenmeli, gıda işletmelerinin tümü kayıt altına alınmalı, gıda denetimlerinde “Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenilirliği” ilkesi hayata geçirilmelidir.
Fehmi KİRAZ
Genel Başkan